Image default
goetthe

Ölümünün 100. yıldönümünde Kafka ve biyograf Dr. Reiner Stach   

Franz Kafka, zamanında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası olan Prag’da orta sınıf Aşkenaz Yahudisi bir ailenin oğlu olarak 1883 yılında doğdu ve henüz kırk bir yaşındayken 1924 yılında tüberküloz hastalığından öldü. Biz de ölümünün 100. yılında, Kafka’yı en iyi tanıyan biyograf Dr. Reiner Stach’la Berlin’deki evinde söyleştik.

Reiner Stach 1951’de doğdu, Frankfurt’ta Wolfgang Goethe Üniversitesi’nde felsefe, matematik ve edebiyat bölümlerini okudu. Stach, Kafka’nın mektuplarını ve günlüklerini keşfettiğinde matematik eğitimini bırakıp edebiyat bilimine yöneldi ve doktorasını Kafka üzerine yaptı. Doktora çalışması 1987’de “Kafka’nın Erotik Miti, Kadınlığa Dair Estetik İnşa” başlığı altında yayımlandı. Bunu sonraki yıllarda üç ciltlik kapsamlı Kafka biyografisi izledi. Biyografinin ilk cildi 2002’de “Kafka, Karar Yılları“ adıyla, son cildi ise 2014’te yayımlandı. Arada ise keşfedilmiş nesnelerden hareketle Kafka’yı anlatan başka bir kitaba imza attı Stach. Kitap Regaip Minareci’nin çevirisiyle “Bu Kafka’mı, 99 Keşif” adı altında İş Bankası Yayınları tarafından Türkçede yayımlandı. Üç ciltlik Kafka biyografisinin ilk iki cildi de Türkçeleştirildi.

Reiner Stach

Sayın Stach, Kafka’nın yüzüncü ölüm yıl dönümü nedeniyle bu yıl çok hareketli olduğunuzu biliyorum. Hangisini yapmak daha kolay, Kafka hakkında yazmak mı konuşmak mı?

Kafka hakkında konuşmak elbette daha kolay çünkü konuşmaya başlamışsanız, araştırmanızı da yapmışsınızdır. Ama Kafka hakkında yazmak istiyorsanız, genellikle daha neler keşfedeceğinizi, belki de yeni bir şeyler keşfedip keşfetmeyeceğinizi bilmiyorsunuzdur.

Yani hâlâ keşfedilecek şeyler var mı sizce.

Herkesin ortaya çıkmasını umut ettiği bir şey var ki o da Kafka’nın Berlin’de kaleme aldığı son notlar. Kafka’nın Berlin’in Steglitz semtinde kaleme aldığı 20 kadar küçük not defterinin olduğu biliniyor. Kafka öldüğünde arkadaşı Max Brod Kafka’nın son sevgilisi Dora Diamant’a mektup yazar ve “Sevgili Dora, Franz’tan kalan her şeyi bir araya getiriyorum. Çekmecelerde, sağda solda ondan kalan bir şey var mı?” diye sorar. Dora, “Maalesef geride hiçbir şey kalmadı çünkü Franz benden ölümünden sonra kendisine ait her şeyi yakmamı istedi ve ben de yaptım bunu” der. Tabii bu doğru değildir. Dora ondan kalanları yakmaz. Yaklaşık 40 mektubu ve 20 defteri saklar. Ve dokuz yıl sonra Gestapo Dora’nın evine girer, Kafka’nınkiler de dahil, tüm defter ve mektupları alıp götürür. Gestapo’nun hiçbir şeyi atmadığını biliyoruz ama defter ve mektupların tam nerede olduklarını bilmiyoruz.

Kafka

‘KAFKA’NIN MEKTUPLARI VE GÜNLÜKLERİ, TENİME NÜFUZ ETTİ DİYEBİLİRİM’

O halde çok merak ettiğim bir konuya gelmek isterim hemen. Sizi Kafka’da çeken şeyi merak ediyorum. Çünkü siz de neredeyse arkadaşı Max Brod gibi kendinizi Kafka’ya adamış görünüyorsunuz. Nedir Kafka’da sizi büyülen şey?

Az önce siz de söylediniz: Her şeyden önce mektupları ve günlükleriydi beni büyüleyen. Bunları ilk kez okuduğumda öyle çok etkilendim ki, diyebilirim ki kurgusal metinlerinden çok daha fazla. Çünkü kurgusal metinleri ilk başlarda bana karanlık ve bir şekilde anlaşılmaz görünmüşlerdi. Ancak mektupları ve günlükleri, yani kişisel notları, tabiri caizse, tenime nüfuz etti diyebilirim. O zamanlar 26-27 yaşlarımdaydım, kişisel bir kriz yaşıyordum ve Kafka tam doğru zamanda gelip beni buldu. O günden sonra da onunla işimin asla bitmeyeceği hissine kapıldım. Bitimsiz bir yazar Kafka.

Aslında çok uzun yaşamamış olmasına rağmen.

Evet, ama geriye çok şey bıraktı. Mektuplar, günlükler… Örneğin yazdığı 1.500 mektup var, hepsi de edebi nitelikte mektuplar, tutulmuş kısa not gibi şeyler değil bunlar. Bazen mektuplarda öyküler de okuyabiliyorsunuz. Aslında bir bütün olarak bize bıraktıkları çok fazla. Başlangıçta bunun boyutu tam bilinmiyordu ama iki ayrı rakamdan söz edebiliyoruz artık: Kafka yaşarken toplamda 350 kitap sayfası kadar metin yayınlamıştı, geride kalanlarsa bunun on katı kadar. Yani, büyük bir miras bıraktı geriye.

KAFKA’NIN BERLİN ÖZLEMİ

Sizin kaleme aldığınız Kafka biyografisinin üç cildini topladığınızda iki bin sayfayı geçiyor. Tabii sadece sayfa sayısıyla değil, içeriği ve ustalıklı anlatımı nedeniyle de önemli bir eser bu. Bir yandan ikircikli bir yazarın /sanatçının hayatını ama bir yandan da Avrupa’nın kapsamlı sosyokültürel tarihini okuyorsunuz. Bunu da bir roman gibi okuyorsunuz. Bu yüzden ödüller de aldınız. Bavyera Kitap Ödülü ve Joseph Breitbach Ödülü bunlardan sadece ikisi. Özellikle ilk iki cilt aynı zamanda sohbetimizin konusunu da içeriyor: Yani Kafka’nın Berlin yıllarını. Kafka’nın Berlin’i 1910’da keşfettiği biliniyor. Dönemin Berlin’ini gözümüzde nasıl canlandırmalıyız? Kafka nasıl bir Berlin’le karşılaşıyor?

Berlin Kafka’nın memleketi Prag’dan çok farklıydı. Prag nispeten muhafazakâr, biraz sıkıcı, uyuşuk bir taşra başkentiydi, çünkü burada her şey geçmişin etrafında dönüyordu. Her köşe başında bir anıt levha görmek mümkündü, “İşte burada 300 yıl önce şu veya bu kişi yaşıyordu” gibi. Böyle yaşayanlar daha çok Prag’daki Almanlardı, Alman kültürüne ve bunun geçmişine hayrandı bu kesim. Ki Çekler daha çok geleceğe odaklanmışlardı. Berlin ise Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bile Paris ya da İtalya’dan gelen yeni edebiyat akımlarına ev sahipliği yapmaya başlamıştı… Elbette Prag büyük bir şehirdi ama Kafka’nın yaşadığı merkez küçük bir kasaba havasındaydı. Karşılaştığı her iki kişiden birini ya çalıştığı ofisten ya da babasının dükkanından müşteri olarak tanıyordu. Başka bir fark ise, aklıma şimdi geldi, Berlin’deki yayınevleri. Prag’da doğru dürüst bir Alman yayıncı yoktu. Bunun için Almanya’ya gitmek gerekiyordu.

Felice Bauer ve Kafka

‘KAFKA’YI PRAG’DAN ÇIKARAN KADIN FELİCE’

Kafka’nın hayatına giren Berlinli iki kadın var ki şehirle ilişkisini kuran da bunlarmış gibi görünüyor. Konuşmamızın başında son sevgilisi Dora’dan ve Berlin’de yazdığı ve Gestapo’nun el koyduğu defterlerden söz ettiniz. Ama Dora’dan önce başka bir kadını, Felice Bauer’i anmak gerekiyor sanırım. Modern, Yahudi bir ailenin kızı Felice ve kayıt cihazları üreten bir firmada çalışmaktadır. Tüm bunlar sanırım Kafka’yı cezbeden şeyler.

Onu asıl cezbeden Felice gibi bir kadının Berlin’de yaşıyor olmasıydı. Çünkü Kafka’nın öteden beri yaşamak istediği yerdi burası. Yani Berlin onun Birinci Dünya Savaşı’ndan önce de hayalindeki şehirdi. Tabii böyle bir kadın hayatına girdiğinde bu isteği daha da alevlenir. Kafka için yeni bir kapıdır bu. “Belki de Berlin’e bu şekilde gider ve sadece yazarak yaşarım” diye düşünür. Hatta bu düşüncesini daha da ileriye götürür ve Birinci Dünya Savaşı başlamadan bir ay önce Baltık Denizi’ndeyken ailesine bir mektup yazar ve şunları söyler: “Size bir şey söylemek zorundayım, eminim çok tatsız gelecektir bu size, ama uzun zamandır Prag’daki görevimi bırakıp Berlin’e taşınmayı düşünüyorum. Elimdeki para, çok tutumlu davranmam halinde iki yıl yetecektir bana. Orada yazar olarak hayatımı kazanmaya çalışacağım.”

Çok paradoksal görünebilir belki ama aslında bugün de aynı şey geçerli. Benim de Berlin’e yerleşme nedenlerimden biri bu, yani buradaki kültür hayatı, çok sayıdaki yazar ve yayınevleri, tiyatrolar, müzeler… Aslında Kafka için de durum aynıydı, çünkü arkadaşlık yapabileceği önemli yazarlar vardı Berlin’de, mesela Robert Musil gibi. Şans eseri Felice gibi bir kadın çıkıyor karşısına. Ki böyle bir kadını Prag’da bulması mümkün değil çünkü Prag’da o dönemde kızların gidebileceği bir lise bile yoktur. Kafka’nın kız kardeşleri mesela bu yüzden liseyi okumamışlardır, kızları evliliğe hazırlayan Ev İdaresi Okullarına gitmişlerdir. Bu yüzden çalıştığı şirkette iş anlaşmaları bile yapabilen Felice gibi bir kadın mucize gibidir. Gerçi Kafka sonradan onun da aile konusunda pek tutucu olduğunu öğrenecekti ama sonuçta Felice Berlin’de özgürce hareket edebilen, tek başına seyahat edebilen bir kadındı.

Kafka’nın Felice’ye 400 kadar mektup yazdığı biliniyor. Yoksa daha mı fazla.

Daha fazla, 500 mektup.

‘KAFKA’NIN FELİCE’YE YAZDIĞI MEKTUPLAR KAYIPTI AMA FOTOĞRAFLARI ÇEKİLMİŞTİ’

Bildiğim kadarıyla da sayın Reiner Stach, bu mektupları bulan da sizsiniz.

Ben Felice Bauer’in terekesini buldum ve bu da tabii ki benim için çok önemli bir keşifti. Biyografiyi yazmaya başlamadan önce bana sorulan soru şuydu: Kafka’yla ilgili başka ne keşfedeceğini düşünüyorsun ki, biz zaten her şeyi biliyoruz. Benim cevabım şuydu: “Peki ya Felice Bauer? Kafka beş yıl boyunca bu kadınla mektuplaştı, ama onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Mektupları yok ve kişisel eşyaları da kayıp.” Derken, sonradan Felice Bauer’in oğlunu buldum. Felice Bauer 1919 yılında başka biriyle evlenir ve 1920’de bir oğlu doğar. Onu, yani oğlunu ABD’de buldum. Adam bana annesinin terekesini gösterdi. İki yüz kadar, altları çizili kitabı vardı Felice’nin. Evet, bu bir keşifti ama mektuplar yoktu, çok önceden başka birine satılmışlardı. Adama Kafka’nın mektuplarının neden satıldığını sordum ve o da annesinin bir dönem çok hasta olduğunu, hastane masraflarını ödeyemediğini, bunun üzerine de ona mektupları satmasını kendisinin salık verdiğini söyledi. Alıcının kim olduğunu bilmiyoruz. Mektuplar gitti ama tabii ki biri mektupları önceden Minox fotoğraf makinesiyle fotoğraflamıştı, böylece en azından mektupların içeriği metin olarak elime geçti.

Bu Kafka mı? 99 Keşif, Reiner Stach, Çevirmen Regaip Minareci, 368 syf., Türkiye İş bankası Kültür Yayınları, 2023

Belki orijinal mektupları bulamadınız ama sonuçta mektupları okuma şansınız oldu. Bunları okumamış olsaydınız, Kafka biyografisini yazabilir miydiniz?

Mektuplar çok önemli, çünkü Kafka hayatını anlatıyor. Ofisteki işinin yanı sıra aile hayatını da anlatıyor, çünkü Felice Bauer onu hiç tanımıyordu. Onun kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ve telefonda konuşmadıkları gibi yan yana da nadiren geliyorlardı. Bu yüzden her şeyi yazılı olarak yapmak zorundaydı; böylece çok fazla bilgi kaldı geriye. Eğer bu mektuplar elimizde olmasaydı, Kafka’nın nasıl yaşadığı konusunda çok muğlak bilgilere sahip olacak, sadece elimizdeki günlüklerle yetinecektik. Böylece mektuplarla birlikte ek bir imkâna kavuşmuş oldum. Mektup ve günlükleri karşılaştırabilme şansımız vardı artık. Karşılaştırırken şunu fark ediyorsunuz: Son derece dürüst biri Kafka. Yani günlükte bir şey söyleyip de mektupta tam tersini söylediğine ya da mektupta bir şeyi süslemeye kalkıştığına hiç tanık olmadım, sadece günlüklerde daha radikal, daha açık sözlü ifade ediyor kendini.

‘KAFKA HASTALIĞI NEDENİYLE FELİCE’DEN AYRILIR’

Böylesi yoğun yazışmaya rağmen Felice Bauer ile beş yıl süren ilişkisi sırasında Kafka toplamda çok kısa kalır Berlin’de, bir hafta sonu için, bazen sadece bir günlüğüne şehre gelir.

Çünkü çalışan biridir ve o zamanlar bugünkü gibi beş altı haftalık tatilleri yoktu insanların. Tek çözüm ikisinin birlikte bir daireye taşınmasıydı, bu da evlendikten sonra mümkün olabilirdi. İlk hedef de evlenmek, Felice’nin işini bırakması ve Prag’da Kafka’yla birlikte ayrı bir eve taşınmasıydı. Ancak daha sonra ayrılıp savaş sırasında tekrar ilişkiye başladıklarında, bambaşka bir yol bulurlar: İkisinin de işlerini bırakmadan bir birliktelik kurmanın mümkün olup olmayacağını ya da Felice’nin işine devam edip Kafka’nın sadece yazarlık yapmasının mümkün olup olmayacağını düşündüler. Çünkü bu sırada toplumda bazı şeyler değişmişti. Zaten şöyle bir şey dikkat çekiyor: Savaşın bir sonucu olarak kadınlarda bir özgürleşme hareketi başlar, savaş sırasında erkekler cepheye gittiği için daha önce onların yaptığı pek çok iş kadınlara kalır. Erkekler geri döndüklerindeyse kadınlar işlerini bırakmak istemezler. Yani zihniyet değişir ve daha fazla özgürlüğe izin verilir.

Ama yine de yürütemezler bu ilişkiyi. Neden?

Esas neden tüberküloz hastalığı. Kafka tüberküloz hastalığına yakalanır. Bu hastalıkla bir aile kurmak neredeyse imkânsız görünüyor. Bu yüzden Kafka “Yeniden sağlığıma kavuşana kadar Felice’yi yıllarca bekletmenin bir anlamı yok, ben kendimi en iyisi tamamen yazmaya vereyim”, diye düşünür. Hastalığın olumlu bazı yanları da olur, hastalık nedeniyle sık sık izin aldığı için yazmaya daha fazla vakit ayırabilir

İKİ NİŞAN İKİ AYRILIK

Kafka Felice Bauer’le iki kez nişanlanır, dolayısıyla iki kez de nişan bozulur.

İlkinde aileler de vardır, ikincisi ise aileler olmadan sadece ikisi arasında gerçekleşir.

Evet ilkinde nişan Berlin’de bir otelde bozulur. Kafka neredeyse bir mahkemedeymiş gibi hisseder, çünkü Felice tarafından suçlanır. Ve çok geçmeden de Kafka dünyaca ünlü Dava adlı novellasını yazar, bunu da Felice Bauer’e ithaf eder. Nişanın bozulması sırasında Kafka’nın yaşadıkları, içinde bulunduğu atmosfer bu hikâyeye nasıl yansıyor?

Kafka otelde üç kadının karşısında oturmaktadır. Felice Bauer tanık olarak kız kardeşini ve aynı zamanda Kafka’yla da mektuplaşan arkadaşı Grete Bloch’u getirmiştir. Üç kadın ve masanın üzerinde de suç kanıtları olarak Kafka’nın gönderdiği mektuplar vardır. Kafka da masanın diğer tarafında oturmaktadır. Kendisine sorular sormaktadır Felice: “Grete’ye gönderdiğin şu mektupta evliliğe uygun olmadığını yazıyorsun, bana gönderdiğin mektupta ama yakında evleneceğimizi belirtiyorsun. Dürüst değilsin, bu çelişkiyi bana lütfen açıklar mısın?” O anda Kafka bir mahkemenin önünde oturduğunu hisseder haklı olarak ve “Ne cevap vereceğimi gerçekten bilmiyorum, çünkü suçluyum” diye düşünür. Dava romanı bir fikir olarak tam bu sırada filizlenir. Günlüğünde de okuyabiliyorsunuz bunu. Günlükte “dava” terimini kullandığını görüyorsunuz ki bu, roman fikrinin nasıl ortaya çıktığına dair en etkileyici kanıt. Kafka’da beni büyüleyen şeyin ne olduğunu sordunuz ya. Tam da Kafka’nın bu özelliği: Otobiyografik olandan hareket ediyor ama her defasında evrensele ulaşıyor. Bunu nasıl başarabildiğini anlayamıyorsunuz. Gerçekten harika.

KAFKA’NIN BÖCEĞİ

Bu dönemle bağlantılı yorumlayabileceğiniz buna benzer başka metinler var mı, çünkü Kafka’nın bu ilişki sırasında başka önemli eserlere de imza attığı biliniyor.

Dönüşüm romanı da buna benzer bir şekilde yazılmıştır. İki olay var bununla ilgili. İlki: Çok kötü giyimli ve son derece yoksul olan Yahudi bir tiyatro oyuncusu Kafkaların evine konuk olur, Babası Franz Kafka’ya bu kişi için “evime haşarat, böcek getiriyorsun”, bir keresinde de “köpekle yatarsan pireyle kalkarsın”, der. Kafka öyle büyük bir şok yaşar ki, yedi yıl sonra babasına yazdığı mektupta ona bu sözlerini hatırlatır, “Sen arkadaşıma böcek dedin”, der. Kafka’nın yaşadığı diğer hayal kırıklığı ise en sevdiği kız kardeşiyle ilgilidir. Kafka’nın üç kız kardeşi vardı. En küçüğünü çok severdi. Babasının bilmemesi gereken özel şeylerini bile onunla paylaşırdı. Bu kız kardeş bir keresinde ona karşı gelir ve Kafka büyük hayal kırıklığı yaşar. Bu iki hayal kırıklığı “Dönüşüm” öyküsünde olduğu gibi ortaya çıkar. Gördüğünüz gibi burada da kişisel olandan hareket edilir, ama siz öykünün arka planını bilmeseniz de, etkisi evrenseldir.

Aslında sonradan sormayı düşündüğüm bir soruyu bu noktada yöneltmek isterim size. Biraz da cevapladınız gibi. Kafka’yı bize bugün okutan şey ne? Onu hâlâ modern kılan hangi özelliği sizce?

Bunun iki yanıtı var. Birincisi, işlediği varoluşsal temel durumlar, temel çatışma olgular. Her kültürde var olan durumlar. Kendinizi aniden karşınızdaki kişiyle konuşamaz halde bulabilmeniz mesela. Ya da yalnızlık… Bunlar her toplumda olan şeyler. Ya da örneğin bir topluluk tarafından kabul edilmemek gibi – ki Kafka’nın “Şato”romanı tam bu sorunu işler: Bir köye bir yabancı gelir ve köydekiler “Lütfen burayı terk edin, size burada iş de yok ev de yok”, derler. Romanı okurken biyografik arka planı bilmeniz gerekmiyor. Kafka’nın bir Yahudi olarak bu soruna çok duyarlı olduğunu bilmeniz de gerekmiyor. Yurtdışında, mesela Asya’da birçok insan onun Yahudi olduğunu bilmez bile. Ama yine de “Şato” romanını çok iyi anlarlar. Bu yönleri onu modern kılıyor.

İkincisi ise, Kafka’nın özellikle 21. yüzyılda çok iyi bildiğimiz bazı şeylerin altını çiziyor olması, örneğin toplumsal kontrol ve gözetim mekanizması gibi. Özel hayatın ortadan kalktığı, mahremiyetin saldırı altında olduğu gerçeği sosyal medya ile belirgin hale geldi bugün. Sokaklardaki milyonlarca kameraya ne demeli peki? Çin’de her köşe başında sizi izleyen kameralar var. Londra için de geçerli bu. Bizler bu çağda her şeyin kaydedilmesine ve filme alınmasına alıştık ama Kafka’nın zamanında modern bürokrasi yeni başlıyordu. Kendisi de zaten bir bürokrattı. Bunun nasıl işlediğini iyi biliyordu.

KAFKA’NIN SON SEVGİLİSİ DORA DIAMANT

Kafka Berlin’de yaşama düşünü ancak ölümünden birkaç ay önce gerçekleştirebilir. Yanında ise, söyleşimizin başında da sözünü ettiğiniz, Kafka’nın defterlerini saklamış olan Dora Diamant vardır. Kafka’dan hayli genç, 25 yaşında Berlinli bir kadındır bu. Kafka tüberküloz hastalığıyla mücadele ederken ne yaşar Dora ile Berlin’de? Nasıl bir ilişkiydi bu?

Karşılıklı güvenin büyük ve ortak ilgi alanının çok olduğu, içten bir ilişkiydi. Cinsellik muhtemelen çok büyük bir rol oynamıyordu; Kafka zaten çok hastaydı. Sürekli ateşi vardı. Ama Dora ondan çok etkilenmişti. “Eğer Berlin’e gelmek istiyorsan, sana yardımcı olabilirim” diyerek çağırmıştı Kafka’yı. Her şeyiyle Dora ilgilendi, Kafka’nın yapması gereken tek şey bavulunu toplayıp Prag’dan Berlin’e gelmekti, her şey hazırdı. Sonradan ev değiştirmeleri gerektiğinde de yeni bir daire arayıp bulan yine Dora’ydı. Üç kez oda değiştirmek zorunda kalırlar çünkü Berlin’de hiperenflasyon zamanıydı, kiralar neredeyse her gün artıyordu. Bir noktadan sonra artık bunu ödeyemez hale geldiler. Kafka çalışmış olduğu sigorta şirketinden emekli maaşı alıyordu, ancak günden güne ilerleyen korkunç bir enflasyon vardı. Hatta Kafka’nın parası iyi bir doktor vizitesine de yetmiyordu. Bir noktada Kafka’nın amcası gelir ve bu şartlarda Berlin’de yaşamayacağına karar verir. Viyana’da bir sanatoryuma yatırılır Kafka, burada da zaten ölür. Dora burada da hep yanındadır. Her şeyiyle ilgilenir.

Kafka bu dönemde Berlin’de de yazar. Günlük tutar mı?

Günlük tutmaz, ama yazmaya devam eder. Başta da söylediğim gibi Berlin’de 20 adet cep defteri büyüklüğünde deftere yazdığı biliniyor. Bir de ölümünden on hafta önce yazıp yayımladığı son öyküleri var: Bunlardan biri “Şarkıcı Josefine” adlı öyküsü. Kafka kesinlikle çok üretkendi. Mesela “Açlık Sanatçısı” adı altında dört öyküden oluşan bir dosyayı yayınlanmak üzere hazırlar ki bu dosya ölümünden hemen sonra kitap olarak basıldı. Bu kitap Türkçeye de çevrildi.

Kafka bundan tam 100 yıl önce öldü. Son aylarını Berlin’de geçirdi. On yıl sonra Berlin’de iktidara gelen Hitler’in soykırım rejimini görmedi. Tabii insan sormadan edemiyor: Acaba Dora’ya ya da Kafka’nın ailesine ne oldu?

Dora Diamant Kafka’dan sonra bir komünistle evlenir, Gestapo’nun evine girmesinin nedeni de buydu. Bu eşi daha sonra Rusya’ya kaçtığında o da onunla gider. Ancak kocası Rusya’da tutuklanır. Sovyetler Birliği’ne dışarıdan gidenlerin sık sık başına gelen bir şeydi tutuklanmak, çünkü Stalin rejiminde bunlara genelde ajan gözüyle bakılırdı. Kocası öldürülür ama Dora bir şekilde buradan kaçıp İngiltere’ye gitmeyi başarır.

Kafka’nın ailesine gelecek olursak: Annesiyle babası Naziler iktidara gelmeden önce ölürler, neyse ki Nazi rejimini yaşamak zorunda kalmazlar. Kafka’nın üç kız kardeşi maalesef toplama kamplarında öldürülür ama çocukları hayatta kalır, çünkü bazı Yahudi çocukları İngiltere’ye kaçırılmıştır bu dönemde, onlar da aralarındadır. Ben Kafka’nın kardeşleri Ottla ve Walli’nin kızlarıyla, yani iki yeğeniyle konuşabildim. Evet, onlar da artık hayatta değiller ama kendileriyle konuşmuş olmam harikaydı, çünkü hâlâ dayılarını hatırlıyorlardı.

‘KAFKA HAKKINDA DOĞRU OLMAYAN ÇOK FAZLA KLİŞE VAR’

Siz “Bu Kafka mı, 99 Keşif” olarak bilinen bir kitaba da imza attınız. Keşfettiğiniz nesneler üzerinden Kafka’yı okurla daha yakından tanıştırıyor, Franz Kafka’nın kişiliği ve yazarlığı hakkında şaşırtıcı bilgiler veriyorsunuz. Çünkü Kafka hakkında belki de gerçekle uyuşmayan pek çok klişe de mevcut.

Bunlar 1990’lara değin dolaşımda olan klişelerdi, muhtemelen sadece Almanya’da değil, tüm dünyada böyleydi. Aslında Kafka biyografisini de bu nedenle yazdım. Bu imajı değiştirmek istiyordum çünkü aslında Kafka hakkında çok daha fazla şey biliyorduk ve klişelerin doğru olmadığı da ortadaydı. Örneğin tamamen içe dönük, asosyal, dış dünya ve siyasetle ilgilenmeyen, sadece masa başında hayaller kuran biri olduğuna inanılırdı. Tabii ki bu doğru değil. Bunu mektuplarından hareketle ve iş yaşamındaki faaliyetleriyle çürütebilirsiniz. Bir devlet dairesinde memur olduğu için her gün gazete okumak zorundaydı Kafka. İş dünyasıyla ilgili haberleri vs. okuması gerekiyordu. Başlarda farkında olmadığım bir şey daha var ki, o da onun teknolojiye olan merakı. Teknolojiyle, sinemayla ilgileniyordu. Arabalar, uçaklar, gramofonlar ve tabii ki Berlin’den gelen kayıt cihazları. Onlarla neler yapabileceğinize dair fikirleri vardı, mesela kayıt cihazları için şunları söyler: “Onların büromda bulunmasını istemem, bir sekreteri tercih ederim, ama size bununla neler yapabileceğinizi söyleyeyim: Kayıt cihazını telefona bağlayabilirsiniz.” Yani Kafka ilk telesekreter fikrini ortaya atar.

‘KAFKA’NIN KADINLARLA SORUNLARI YOKTU AMA BELKİ CİNSELLİKLE VARDI’

Peki kadınlarla olan sorunları…

Bu da bir klişe, yani kadınlarla hep sorun yaşadığı bilgisi…. Elbette sorunları varken günlüğüne daha çok sarılıyordu, kendini kötü hissettiğinde daha çok günlük tutuyordu. Ama mutluyken buna ihtiyaç duymuyordu. İlişkileri çok kısa sürmüş olmakla birlikte Milena’yla çok mutluydu. Kafka edebiyatla ilgilenen ya da en azından edebiyata ilgi duyan, özgür bir kadın arzuluyordu ve Milena böyle bir kadındı. Yani kadınlarla hep sorunlar yaşadığı bilgisi doğru değil. Ama Kafka’nın muhtemelen cinsellikle ilgili sorunları vardı. Cinselliği çok… agresif mi buluyordu desem?… Şimdi bunu tam nasıl tanımlayacağımı bilemedim.

Siz kitabınızda konuyla ilgili “hayvani” sözcüğünü kullanıyorsunuz.

Evet, doğru. Çünkü bir ara Milena’ya şöyle bir şey yazar: Biz zaten bir bütünüz. Bunu cinsellikle, gövdelerimizle neden daha faza büyütelim ki. Kafka bunu kavramakta zorluk çekiyordu.

Son sorum: Kafka dünya ikonu, onu Türkçede tanıyan, seven okurları için de Almanca edebiyatın kanonu. Siz Kafka biyografisi ve Kafka’yı anlatan diğer kitaplarınızla başka dillerde nasıl bir deneyim yaşadınız, yaşıyorsunuz?

Şunu söylemeliyim ki Kafka üzerine çalışmaya başladığım 1990’lı yıllardan bu yana, sözünü ettiğimiz klişeler gittikçe zayıfladı, bunun nedeni benim yazdığım Kafka biyografisi mi, tam bilmiyorum. Herhalde tek başına bu değildir. Son birkaç yıldır eskisinden çok daha fazla tiyatro yapımı var, çizgi romanlar ve Kafka hakkında film projeleri gündemde. Evet, bu gelişmeler kısmen yazdığım biyografiyle de ilgili. Bu aynı zamanda Kafka’nın güncelliğiyle bağlantılı tabii ki ve ben de biyografi çalışmamla bu dalganın bir parçası olduğum için çok mutluyum.
Üç ciltlik Kafka biyografisi 11 dile çevrildi, bazı dillerde çevirmenler konusunda çok şanslıydım, İngilizce ve Fransızca çevirmenlerimi buna örnek verebilirim.

Üç ciltlik biyografinin ilk iki cildi Türkçeye de çevrildi ama kitaplar piyasada bulunmuyor. Üçüncü cilt de zaten hiç çevrilmedi henüz.

Evet, çevrilmemesinin nedeni de ilk iki cildin Türkçesinde görülen sorunlar. Tabii bu sorunları benim tespit etmem mümkün değil…

Ama sanırım haberiniz var bundan!

Evet, haberim var. İki dili de iyi bilen ve çok iyi değerlendirebilen birkaç kişiden duydum çeviriyle ilgili sorunları. Bu yüzden de, “Bu Kafka mı? 99 Keşif” adlı kitabım yakın zamanda Türkçeye çevrilip yayımlandığı için çok mutluyum. Bu kitabın Kafka biyografisine açılan ilk kapı olduğunu söyleyebilirim. Türkçe çevirisinin de iyi olduğunu biliyorum.

O zaman ben de bu vesileyle buradan Türkiye’deki yayınevlerine sesleniyorum. Bu olağandışı biyografinin, üç ciltlik bu önemli eserin yeniden Türkçeye kazandırılması önemli. Umarım yakın zamanda bu mümkün olur. Sayın Dr. Reiner Stach, sohbet için teşekkür ederim. Sizinle Kafka hakkında konuşmak benim için büyük bir mutluluk ve onur. Bir Kafka okuru ve ondan çok şey öğrenmiş bir yazar olarak da çok teşekkür ediyorum.

Bu söyleşi yazar Menekşe Toprak’ın hazırlayıp sunduğu iki dilli “LitVers – Edebiyat Söyleşileri” projesi kapsamında yapılmış olup tamamı podcast olarak yayınlanmıştır. Podcast söyleşilerinin yayınlandığı sayfalar:

www.litvers.com

LitVers – YouTubeLitVers

Podcast on Spotify

Related posts

Gençler, Milli İrade Meydanı’ndan çıkmak istemeyecek; Büyükşehir’den İzmit’e 7/24 açık kütüphane

Goetthe Crypto Sphere

Evde diş beyazlatmadan kaçının Beyazlatma işlemi güvenilir kliniklerde yapılmalı

Goetthe Crypto Sphere

Selena Gomez’s Engagement Ring Has People Talking

Goetthe Crypto Sphere

Leave a Comment

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com