Almanya’da 23 Şubat’ta yapılması hedeflenen erken genel seçimler için geri sayım başladı.
Önde gelen siyasi partiler, seçmenlere vaatlerini ve programlarını açıklayarak, seçim yarışına start verdi.
Partilerin vaatlerinin odağında, Avrupa’nın en büyük ekonomisini yeniden canlandırarak durgunluktan kurtarma planları yer alıyor.
Almanya’daki seçim sürecinde partilerin en çok ayrıştığı konuların başında ise Ukrayna savaşına yönelik izlenecek strateji ve düzensiz göçün önlenmesi politikaları geliyor.
Seçim kampanyalarında öne çıkan konuları, siyasi partilerin vaatleri ışığında üç başlıkta derledik:
Alman ekonomisini darboğazdan çıkarma vaatleri
Erken seçimler, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin ağır sınamalarla karşı karşıya olduğu bir dönemde yapılacak.
Seçim anketlerine göre Alman seçmenlerini en çok endişelendiren konu ekonomideki gidişat oluşturuyor.
Ekonomide üst üste iki yıl daralma görülmesi, Volkswagen gibi Alman sanayi devlerinin ülkede fabrikalarını kapatma durumuna gelmesi, Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü’nün (ifo) son İstihdam Barometresi’nin sanayide işten çıkarmaların artacağına işaret etmesi, Alman ekonomisi ile ilgili karamsarlığı artırıyor.
Bu nedenle ekonomik büyümenin yeniden nasıl canlandırılacağı, 23 Şubat seçimlerine damgasını vuracak konu olarak öne çıkıyor.
Anketlerin seçimlerden birinci çıkacağına işaret ettiği Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) seçim programında, Almanya’nın rekabet gücünü yeniden kazanmak için acilen adımlar atılması gerektiği savunuluyor.
CDU/CSU’nun başbakan adayı Friedrich Merz, yatırımları teşvik ederek ekonomiyi canlandıracağını savunduğu bu adımları özetle şöyle sıralıyor: Gelir ve kurumlar vergilerinde kesinti yapılmalı, elektrik fiyatları düşürülmeli, insanları çalışmaktan caydıran sosyal yardımlarda kesinti yapılmalı, nükleer enerji bir seçenek olarak kalmalı, geçen yıllarda kapatılmış bazı nükleer santrallerin yeniden faaliyete geçmesi seçeneği incelenmeli.
Liberaller de benzer vaatlerde bulunuyor. Hür Demokrat Parti (FDP) nükleer enerjinin yeniden canlandırılmasının yanı sıra yenilenebilir enerji sübvansiyonlarına son verilmesini istiyor.
Anketlerin seçimlerden en güçlü ikinci parti çıkacağına işaret ettiği aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ise gelir vergilerinin düşürülmesini ve sermaye gelirlerinin daha yüksek vergi muafiyetine tabi tutulmasını savunuyor, karbon, emlak ve miras vergilerini de kaldırmayı vadediyor.
2021’den bu yana başbakan olan Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz’un ekonomiye ilişkin vaatlerinin odağında elektrik fiyatlarının düşürülmesi, istihdamı korumak ve artırmak, asgari ücretin artırılması ve özel yatırımları teşvik etmek yer alıyor.
SPD, düşük ve orta gelirliler üzerindeki vergi yükünü hafifletecek adımlar atmayı, zenginlerden ise daha fazla vergi almayı vadediyor.
Yeniden başbakanlığa aday olan SPD’li Scholz, tıpkı mevcut azınlık hükümetinin ortağı Yeşiller gibi “borç freni” düzenlemesini değiştirmek istiyor.
Scholz, Almanya’nın bundan 30 yıl sonra da başarılı ve güçlü bir sanayi ülkesi olabilmesi için bu reformun gerekli olduğunu söylerken, ekonomiyi canlandırmak için altyapının modernize edilmesi, kamu yatırımların artırılması gerektiğini savunuyor.
Yeşiller’in başbakan adayı Robert Habeck de Almanya’nın altyapısının elden geçirilmesinin önümüzdeki on yıl içinde yüz milyarlarca euroya mal olacağı öngörüsünü dile getirerek, altyapıyı sıfırdan inşa etmek için borç freninde reformun zorunlu olduğunu belirtiyor.
Yeşiller, ülkenin altyapı yatırımlarını finanse etmek ve elektrik vergisini Avrupa’daki asgari düzeye indirmek için bir “Almanya fonu” öneriyor, bununla gelecek nesillere modern ve rekabetçi bir ekonomi bırakmayı vadediyor.
Sol popülist Sarah Wagenknecht İttifak’ı (BSW) henüz seçim programını, taslak olarak da olsa yayımlamadı. Ancak başbakan adayı Sarah Wagenknecht, Alman ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntılardan Rusya’ya Ukrayna savaşı nedeniyle uygulanan yaptırımları sorumlu tutuyor, yüzde 5’lik seçim barajını aşması zor görünen Sol Parti ise seçimlere “sosyal adalet” iddiasıyla giriyor, asgari ücreti ve emeklilik maaşlarını artırmayı vadediyor.
Çatışan Ukrayna-Rusya politikaları
Siyasi partilerin seçim kampanyalarına damgasını vuran bir diğer konuyu da Rusya’nın Ukrayna savaşı konusunda Almanya’nın izlemesi önerilen politikalar oluşturuyor.
SPD’li Scholz başbakanlığı döneminde Almanya savunma harcamalarını arttırdı, Almanya ABD’den sonra Ukrayna’ya en çok askeri yardım yapan ikinci ülke haline geldi. Olaf Scholz, Ukrayna’ya desteğin süreceğinin altını çizmekle birlikte, “sağduyulu hareket ettiğini”, NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açacak adımlar atmadıklarını ve atmayacaklarını, bu nedenle de uzun menzilli Taurus füzelerinin Ukrayna’ya gönderilmeyeceğini söylüyor.
Hristiyan Birlik’in başbakan adayı Merz ise belirli koşullar altında Ukrayna’ya Taurus füzelerinin gönderilebileceğini savunuyor. CDU/CSU’nun parti programında “Ukrayna bizi de savunuyor” deniliyor, diplomatik, mali, insani ve askeri desteğin sürdürüleceği aktarılıyor, Rusya’ya uygulanan yaptırımların, “Putin’i yeniden düşünmeye ve düşmanlıklara son vermeye yöneltmesi için genişletilmesi gerektiği” belirtiliyor.
Yeşiller, parti programında Ukrayna’ya desteğin Avrupa’da barışın tesisi için önem taşıdığına vurgu yaparken, “Günümüzde Avrupa barışı ve güvenliğine en büyük tehdidi Putin’in Rusya’sı oluşturuyor” ifadeleri yer alıyor.
Liberal FDP ise kendisini savunması için Ukrayna’ya en kısa zamanda Taurus füzelerinin gönderilmesi gerektiğini savunuyor.
Aşırı sağcı AfD, sol popülist BSW ve Sol Parti ise tamamıyla farklı pozisyonlara sahip. AfD ve BSW, Ukrayna’ya verilen askeri desteğe, Rusya’ya uygulanan yaptırımlara son verilmesini, Rusya’dan yeniden doğal gaz satın alınmasını ve Kremlin ile ilişkilerin düzeltilmesini vadediyor.
ABD’nin orta menzilli füzelerinin Almanya’ya konuşlandırılmasına BSW ve Sol Parti itiraz ediyor, AfD ise Almanya’nın NATO’dan hatta AB’den çıkmasını gündeme taşıyor.
Göç politikaları ve düzensiz göçün önlenmesi
Almanya’ya düzensiz göçün önlenmesi de en hararetli tartışmaların yürütüldüğü bir diğer konu başlığı.
Hristiyan Birlik partileri, “göçü acilen sınırlandırmayı” vadediyor, düzensiz göçmenlerin Almanya’nın sınırlarından geri gönderilmesini, daha fazla ülkenin güvenli ülke olarak sınıflandırılmasını ve Afganlar ile Suriyelilerin de ülkelerine sınır dışı edilmeleri gerektiğini savunuyor.
SPD, Yeşiller ve FDP’nin oluşturduğu üçlü koalisyonun göç politikalarındaki reformlarını da eleştiren CDU/CSU, 3 yılda Alman vatandaşlığına başvurma ve herkese çifte vatandaşlık hakkını tanıyan düzenlemelerin de geri çekileceğini söylüyor.
BSW’nin başbakan adayı Wagenknecht, “Güvenli bir üçüncü ülkeden giriş yapanın Almanya’da olma hakkı yok” derken, aşırı sağcı AfD ise “İlticacılar cennetine dönüşen Almanya’ya son” sözleriyle daha sert önlemler vadediyor.
Sınır kontrolleri ve sınırlardan geri gönderme politikalarını savunan AfD, sığınmacıların sınırlarda gözaltına alınabilmesi gerektiğini söylüyor, “Kapsamlı bir geri dönüş kampanyası” sözü veriyor.
SPD ve Yeşiller ise düzensiz göç ile nitelikli iş gücü göçü ve sığınmacıların ayrı ayrı ele alınması gerektiğini savunarak programlarında bu konuları ayrıntılı bir şekilde işliyor.
Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunun altını çizen ve ülke ekonomisi için nitelikli iş gücüne ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken bu partiler, düzensiz göçün önlenmesi için gerekli önlemlerin alındığını, son dönemde sayıların gerilediğine işaret ediyor.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?